… K ı r g ı n ı M … 
Sana sevmeyi öğrettim… Ama sen beni sevmedin…
Bir Kasım günü… Susmak için yazıyorum bu sefer…Şehrin ortasında kalan yanımdan bahsediyorum… yani, senden, yani bizsizlikten çoraklaşmış kelimelerimden… Yani kirli bir peçete gibi buruşturduğun adımdan, yani sevdama ağıtlar yakan çocuk yüreğimden, yani ellerimle mezara koyduğum yanakları al al kızımdan, yani gidişinin tamda eylül tadından… 
Kırgınım üstelik sana… Beni geceye mahkum eden her faniye olduğundan daha çok… Kendimi ararken kör karanlıkta, elma dedim, ölüm çıktı karşıma… Oysa sen “işte bu sana ölümlerine bedel” dediğim “mucizemdin” hafızamda aşk var, karıştırıyorum galiba… Mucizeler güzel bitmez miydi?
Her hangi iki insanın karşılaşamayacağı gibi karşılaşmıştık seninle. Birbirine kıyısı olmayan kentleri komşu yaptık önce. Ve sonra daldım gözlerine. Gri kentlerin beyaz çocukları kadar siyahtı gözlerin… ellerin üşürdü, ağlardım… ellerin üşürdü, yanardım… 
Kırgınım sana… bir oyunun tamda ortasındaydım. Saklanıyordum içimden. Kaçıyordum… Sobelemeye hiçte niyetim yoktu üstelik. Adımı geceydi ve gece saklıyordu yara izlerini. Sonra gökyüzünden bir cemre düştü ışıl ışıl. Aydınlandım, yakalandım, sobelendim… Artık yaralarım belli oluyordu… Gözyaşı ile karışık bir acıma tadında uzattın ellerini… Anne tarafına denk gelmiştim sanırım. Kabuklarım vardı ya; kan oldu şimdi… 
Masal dedim, olsa olsa masal dedim sana. Çünkü hiçbir şefkat bu kadar acıtmıyordu canımı ve hiçbir şehir ben olmuyordu sen olmayınca. Mekansızdım yani ama geceydim. Bütün şehirlerin üstüne seriliyordum her günbatımında ama senin şehrine gün olan başkaydı, gün tadındaydı ve gece lüzumsuzdu… 

Yorumlar

Popüler Yayınlar